22 Ağustos 2010 Pazar

günün en güzel yanı...

Daha mutlu olamazdım bugün sanırım. en yakın arkadaşlarımdan birini buldum,daha ne olsun!Sonunda işe yaradın facebook=)


Küçüktük,aynı apartmandaydık,beraber büyüdük biz..beraber gittik geldik okula,akşam ezanına kadar beraber oynadık sokakta=)..Sonra taşınınca bir daha yan yana gelmek kısmet olmadı hiç..Hep aradım aslında ama bugüneymiş demek…

Nasıl mutlu oldum sorma blog=)görüşeceğiz de en kısa zamanda…ben bugün,en yakın arkadaşlarımdan birini buldumm!!=) hiç öyle facebookta hep öyle zaten deme.Bu sefer görüşülecek.öyle umuyorum en azından…

21 Ağustos 2010 Cumartesi

internetsiz günlerde...

Sıkıldım internetim yok. Oruç tuttum, haliyle yiyecek bir şey yok. sed yok. Mesaj hakkı yok. Ondan, bundan haber yok. Sıcak. Sıkıcı. Soğuk ve uzağım. Bir şeyler olmasını bekler gibi bir halim var ama ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Yapacak bir şey yok, yapacak bir şey olursa içimde istek yok. Eve kapanıp bir daha dışarı çıkasım yok. Zaman geçsin gitsin gibi bir isteğim de yok. Kısacası hiçbir şey yok.(bir kedim ve Bursa’dan gol haberi de yok, belirtmek gerek: p  )


Sevmiyorum sıcakları ben, kışmış benim mevsimim bunu anladım. O kadar soğukta bile yaptığım her şeyden çok zevk alırım ama ne mümkün bu sıcaklarda…

Yine de içimde bir huzur var bu hiçbir şey yapmadan geçirdiğim bugünlerde. Düşünmüyorum, üzülmüyorum, tarif edilmez bir rahatlığım var… Bu üçünü kolay kolay yakalayamam ben bir arada… Ama asıl istediğim şey bu yılki koşuşturmam başladığında da bu 3 şeyin benimle olması… =)

12 Ağustos 2010 Perşembe

"eski bir dostu bekler gibi"

Ve beklenen oldu… Dağhan külegeç “Efe” karakteriyle kavak yellerine geri döndü.ne kadar anlamlı olmuş bölümün adı:”eski bir dostu bekler gibi”.
İlk başladığı zamanlarda nasıl izlerdim kaçırmadan, en çok da Efe’yi severdim. zamanla uzayan her dizi ya da kısacası uzayan her şey gibi kaval yelleri de tatsızlaştı, Efe’miz gitti, ben de diziyi izlemeyi bıraktım.

Peki, Efe’nin geri dönüşü neden bu kadar insanı kilitledi tekrar diziye? Sadece sevdiğimiz bir karakter diye mi?

Başkalarını bilmem ama ben sanırım bu diziyi ilk izlediğim zamanları özlüyorum. Lise 2 sonu, ÖSS ye hazırlık dönemim, sonra üniversitede ilk yılım… Efe’nin olduğu bu 3 sezon,bana bu birbirinden güzel geçen 3 yılımı hatırlattı…

Bana o güzel günlerimi hatırlatan her şeyi, herkesi çok seviyorum ve çok özlüyorum zaten…

8 Ağustos 2010 Pazar

...

“Tüm ilişkilerinde problemli erkekleri bulan kadın” diye bir yazı okudum biraz önce.yazı değil aslında,bir sürü görüş.kimisi “bulan problemlidir” diyor,kimisi “şiddetle kaçının” diyor..herkes farklı bir şeyler söylüyor.sahi,kimdir problemli erkek?neye göre sınıflandırıyoruz bunu?çiçek almamak mı problem,kendini düşünmesi mi,bizi düşünmemesi mi…?yoksa çevremizdekilerin söyledikleriyle mi değerlendiriyoruz karşımızdakini?

Bence en büyük problem kişinin kendisi..ne diyordu şair:”sen izin vermezsen kim üzebilir seni?”biz izin vermesek,düşünmesek,ya da sadece kendi duygularımızla değerlendirsek,biraz da karşımızdakine saygı duysak..üzülür müyüz bu kadar?ille kendimiz gibi mi olmalı karşımızdaki de?olmayınca mı problemler oluşuyor?
problemli kadın ya da erkek yok bence.”problemli durumlar” var.
Allah kimseyi bu problemli durumlarla karşılaştırmasın diyelim o zaman=)

7 Ağustos 2010 Cumartesi

sed ne yaparsa...=)

       Kaç gündür aklımda aslında.benim de bir blogum olsun,alsam mı almasam mı...biraz da üşengeçlik var tabi=)evet,her gün internete giren ben,fazladan bi sayfa açıp blog açmaya üşendim.ne zaman ki seda "hadi blog açıyoruz"dedi,tamam dedim.komutlarla çalışıyorum ben.=)neyse,açtık bakalım blogumuzu,neler olacak bakalım bu çok beklentimiz olan 3.yılımızda...