27 Ekim 2010 Çarşamba

hoşgeldin!!=))

Hala da oldum sonunda!Bu sabah katıldı “ Zeynep Ada” ailemize=) Tabi Sevgili komşum Süreyya Abim olmasa öğrenemeyecektim.Nasıl oluyor dersen blog,canım annem düşünmüş ki resmini çekip Gamze’ye gönderelim sürpriz yapalım.Ben öğrenince olmadı tabi.Sabah annemi arayıp:”Melia babaanne oldu diyorlar senin için?”dedim önce kızar gibi.Sonra ben de çok güldüm kendime ama n’aparsın=)Ama benim de şöyle bir planım var canım annem için,evlendiğim zaman fotoğrafı çekip yollasam,”annem sürpriz bu da damadın” desem…Evlatlıktan reddedilir miyim acaba?=)


Ada gelince ailenin en küçük kızı tacımı kendisine devretmiş olsam da,cadılık konusunda süpürgemi vermem!:p Ama ne biliyorsam öğreteceğim o ayrı=)

Yeğenim için ilk isteklerim,her zaman istediğine ulaşan,değer vermeyi ve eğlenmeyi çok iyi bilen biri olması.(isteklerim bitmez benim ama ilk gün için bu kadar yeterli sanırım. =) )

Ada…O sadece yeğenim değil de zamanın nasıl geçtiğinin göstergesi sanki.Benim “abim” onun babası artık…hepimizin apayrı bir sorumluluğu Ada…

İyi ki geldi…

=)

18 Ekim 2010 Pazartesi

bi' araştırma yapıyoruz da... =)

   Yine Sed,yine Gamiz ve yine boş vakit!Sıkıldık,bir şeyler yapalım diyoruz,ama olmuyor,ne yapsak günümüz geçmiyor.Tam o sırada telefon çalıyor ve anket yapar mıyız diye soruyor:neden olmasın?=)

   İlk gün sedle gittik,dikiliyoruz,bir yandan insan yakalamaya çalışıyoruz.kimsenin vakti yok.En çok güldüğüm şey de hesi sebep söylüyor…(kaynım geldi yemek yok,çocuğu alacağım okuldan,yavrum evde hasta var…)Kiminden randevu alıyoruz biz hep buradayız diye=)kendi genellememe bakılırsa;

-Yaşlılar kırmıyor

-Kadınlar şikayetçi,

-Genç çiftler çok eğlenceli,

-Rakı alan insanlar çok rahat…=)

   Kimi ülkeyi bırakmayın bu insanlara diyor,okuyun kızlar maaşınız olsun diyor,herkes bir şeyler söylüyor…
   Bu sırada küçük çocuklar geçiyor,çok şirinler.Kendime diyorum ki “gamze acaba kasmasan mı kariyer falan diye,baksana ne tatlılar…” O sırada küçük bir kız geliyor,göz kırpıyorum ve anında marketin orta yerinde “hayıııııııırrr”diye bağırıyor..Oyuncaklarını yere atıyor,vereyim diyorum çığlığı basıyor.sonra da babasına koşuyor.”Tamam” diyorum içimden,evren gönderdi sinyali gamze,çocuk mocuk senlik işler değil,böyle birşey de çıkabilir=)” Söylediğim cümleyi unutup işimi yapmaya devam ediyorum...Seda da bu arada markette ne kadar yabancı varsa eliyle koymuş gibi buluyor,belirtmek lazım=)Mimaroba’da Koreli buluşu ve ilk anketini bir Rusla yapmasını kendi en güzel şekilde anlatır ama söylemeden de geçemiyorum=)
   İşimiz bitince kendimizi otobüse atıp İspanyolca kursuna koşuyoruz.İlk derse yarım saat gecikince bir şey kaybedilmez sanıyoruz ama öyle değilmiş işte,onu anlıyoruz.Laura çok tatlı bir insan,öğretmenden çok ülkesinden ziyarete gelmiş de bize dil öğretmeye çalışıyor gibi.Ortamı da seviyorum zaten,sınıf çok eğlenceli.bütün yorguluğumu,sıkıntımı unutuyorum…
   Ertesi gün aynı tempodan sonra Özlem,ben ve Celal dönüyoruz artık.Arka beşlideyiz,yanımızda bir çocuk,annesinin kucağında sürekli bize bakıyor.sonra konuşmaya başlıyoruz,Yılmaz dünkü çocuğun aksine çok tatlı.Onun yaptığını unutturmak ister gibi kendi aldığı kitabı veriyor bana.Renault,Toyota ve Fiat görünce direk markaları söylüyor,ve Toyota şarkısını=)En sevdiğin şarkı ne diyoruz “poşet” diyor=) Annesi “ablaları sevdin mi?” diyor, Yılmaz “evet” diyor.”çok mu sevdin peki?” “ Hayır.” O an bayılıyoruz Yılmaz’a,”Maşallah” deyip iniyoruz otobüsten.”Aslında böyle bir şey de çıkabilir gamze” diyorum, ama hemen vazgeçiyorum.Yılmaz gibi yeğen yeterli =)
   Son 3 günüm düşündüğümden de eğlenceli geçiyor…Bakalım daha nelerle karşılaşacağız=)

8 Ekim 2010 Cuma

"beni bu havalar mahvetti..."

   Sürekli yaptığım bir şey olarak:kendime sarmak.Yılın bir dönemi mutlaka yapıyorum bunu,neden anlamıyorum da.Artık rahat mı batıyor,rahatsız mı hissediyorum nedir,ben de bilmiyorum.

   Şunu fark ettim ki,herkesi,her şeyi anlayabilen,anlayış gösterebilen ben,bir tek kendimi anlamıyorum.Çözemiyorum bir türlü,olmuyor işte.bir dengesizliktir,aldım başımı gidiyorum,hadi bakalım.
   Sevmediğim insan yoktur mesela, ama sevdiklerim de çok azdır.Sakinimdir,kolay sinirlenmem,ama an gelir en olmadık şeye parlarım.Tahammül sınırlarım geniş derim,ama katlanamam da sıkıntıya.Yormam kendimi aslında ama en çok ben koştururum nedense.Hiç bir zaman anlayamadım kendimi,kimse anlamadı bu dengesizliğimin nedenini.
   Havalardan mıdır nedir,yazın ne kadar umursamazsam,rahatsam şimdi o kadar takıyorum her şeyi.Bir yandan da dünya umrumda değil…Bakalım nereye kadar…

5 Ekim 2010 Salı

ders kitabı...

    Olamaz.insanın kaval kemiği ağrımaz yürümekten,benim ağrıyor işte.Evet,kabul ediyorum kilomun önlenemez bir yükselişi var ve zayıflamak zorundayım,bunun için de spor yapmam,yürümem, lazım.Ama hiç bu kadar tahmin etmemiştim.her şey Sedle noter işimi halletmek için Osmanbey’e gitmemizle(Beylikdüzü neyime yetmedi acaba?) başladı,ben sandım ki ordan direk taksime geçeriz,sonra yemek yeriz.geçtik,ama yürüyerek.yedim,fazlasıyla.pişmanım blog,valla yok bir daha sadece salata yerim.Bu arada noterdeki kadın”bu yeni mi çıktı,geçen yıl yoktunuz,dün de bir topluluk geldi buraya” dedi.o an “geçen yıl da Unkapanındaydık,neresi ucuzsa ilginç bir biçimde yayılıyor birden öğrencilerin arasında,biz de oraya gidiyoruz…”demek geldiyse de “bilmem” dedim sadece.

     Sonra dükkan dükkan kitap aradık.Gerekli gereksiz her şey var,bir hukuk kitabı yok arkadaş!taksimde girmediğim kitapçı kalmadı…otomatiğe bağlamış biçimde:”Ders kitabı satıyor musunuz?”modundaydım…Kısacası,hukuk kitabı dışında ne bulduysam aldım.(O değil de son hukuk kitabını seda’ya kaptırdım,bana cd aldırıp kaptı kitabı=) )
      Yürüdük yürüdük…Kitapçıya yürüdük,yemekten sonra yürüdük,metrobüse yürüdük…(bunu tek yaptım =) )
      Bir de küçük prenses gördüm bugün,babası çocuk ellerini silmeyince “ama sen eskiden hep peki derdin” diyor,kız da “ama hayır demiyorum ki şimdi anlamadım toz göremiyorum…”ufak,şirin,zeki.
     Ama bu aralar küçük,sinir bozucu,saçma şeyleri çok düşünür oldum.Ya da olması gereken budur da,ben hep ufak,şirin,keyifli dünyamda yaşamışımdır…